Sağlık Köşesi

Yenidoğan Sarılığı

Yenidoğan Sarılığı

Yenidoğan bebeklerde doğumdan 24 -36 saat sonra görülen 15 güne kadar uzayabilen immatür yani henüz tam gelişememiş karaciğer fonksiyonları nedeni ile oluşan fizyolojik (doğal) bir durumdur. Yetersiz beslenme sarılığın görülme sıklığını ve şiddetini artıran en sık nedendir. Sarılığın biyokimyasal olarak değeri, sarılığın başlangıç günü, doğum haftası, diyabetik anne bebeği olması, zor doğum öyküsü olması, cinsiyeti gibi risk faktörleri belirlenip belli periyodlar da bebek takibe alınır. Fizyolojik sarılık 3. gün başlar 5.-7. günlerde en yüksek seviyede olur. Bu günlerde kandaki sarılık değeri nörotoksik (beyin dokusuna zararlı) düzeye ulaştığı zaman hastaneye yatırılır ve fototerapi tedavisi başlanır. Fototerapi cihazları halk arasında ışık tedavisi diye bilinen cihazlar; özel olarak ışık dalga boyları hesaplanıp yapılan özel cihazlardır. Evdeki floresan ve diğer ışık saçan lambalar fototerapi için asla kullanılamaz. Fototerapi alırken bebek mümkün olduğunca çıplak ve uzun süre cihazın altına konulur ve gözleri korunur. Çok yüksek sarılık değerlerinde gerekirse kan değişimi yapılır. 15-21 günden uzun süren sarılık değeri 10 mg/dl üzeri sarılıklar uzamış sarılık olarak değerlendirilir ve gerekli tetkikler yapılarak nedeni araştırılır ve yakın takibe alınır. Uzamış sarılık yapan hastalıkların tetkiklerinin hepsi normal çıkan ve bu hastalıklar dışlanan hastalarda uzayan sarılıklarda neden Anne Sütü Sarılığı olarak düşünülür, Anne sütü sarılığı iki aya kadar uzayabilir,sarılık değeri 10 mg/dl altına inene kadar takip edilir ve tek tedavisi sık sık emzirmektir. Sarılık her zaman fizyolojik (doğal) olmayıp patolojik yani bazı hastalıkların belirtiside olabilir.


O yüzden sarılık farkettiğiniz bebeğinizi mutlaka ama mutlaka hekiminize gösteriniz. Özelikle doğumdan sonra 3.ve 7.günler arası sarılık açısından en tehlikeli dönemler olup yakın takip gerekir.

SARILIK ÖLÇÜMÜ KLİNİĞİMİZDE NONİNVAZİV ( AĞRISIZ, ACISIZ, KAN ALMADAN, GİRİŞİM YAPMADAN ) SANİYELER İÇİNDE SONUÇ VEREN TRANSKUTAN YOLLA YAPILMAKTADIR.

Ateş Düşürücüler

Ateş Düşürücüler

Ateş düşürücüler (antipiretik) ,38’C nin üstünde çocuğu rahatlamak ve febril konvülziyonu önlemek için kullanılır.

ASPİRİN:İlk bulunan antipiretik olup yan etkilerinin fazla olması nedeni ile çocuklarda kullanımı önerilmez.

PARASETAMOL(CALPOL-TYLOL-PAROL-PARANOX vs): Çocuklarda ilk tercih edilen antipiretik olup yenidoğandan itibaren gerekirse 4 saatte bir verilebilir. Karaciğerden metabolize edildiği için karaciğer rahatsızlığı olanlarda kullanımı önerilmez.

IBUPROFEN(DOLVEN-PEDIFEN-IBUFEN vs): 6 aylıktan itibaren verilebilen bir antipiretik olup böbrekten metabolize edildiği için böbrek rahatsızlığı olanlarda kullanımı önerilmez.

KETOPROFEN(PROFENID): 6 aylıktan itibaren verilebilir ve yan etkileri ibuprofen grubu ilaçlarla aynıdır.

METAMIZOLSODYUM(NOVALJIN): Yan etkileri fazla olması nedeni ile biz hekimler günlük pratiğimizde kullanmayı önermiyoruz ancak ısrarcı düşmeyen 39.5’C üstü ateşlerde ateşli havale öyküsü olan çocuklarda ve özellikle ateşli havalenin eşlik ettiği dirençli ateşlerde acil uygulama ile nadiren de olsa uygulamak zorunda kalınılabilir.

TÜM ATEŞ DÜŞÜRÜCÜ İLAÇLARININ ÇOCUKLARDA KULLANIMI KİLOSU VE YAŞI GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULARAK UYGUN DOZDA KULLANILMALIDIR.

KLİNİĞİMDE ATEŞ VE KONTROLÜ HAKKINDA AİLE DETAYLI BİLGİLENDİRİLMEKTEDİR.

Omega 3

Omega 3

Omega 3 yağ asitleri insan vücudunda üretilemeyen özellikle beyin ve retina için hayati önem taşıyan esansiyel (elzem) çoklu doymamış yağ asitleridir.

Yapılan çalışmalarda Antiinflamatuar (iltihap azaltıcı), Analjezik (ağrı azaltıcı), Antitrombotik (pıhtı önleyici), Antimitojenik (kanser önleyici) etkileri gözlenmiştir. Otoimmun hastalıklarda, Crohn, Kolon kanseri, koroner arter hastalığı Meme ve Prostat kanserinde Alzheimer da önleyici ve düzeltici etkileri gözlenmiştir. En fazla yağlı olan özellikle kuzey soğuk su balıklarında uskumru, somon, ton, sardalya, palamutta bulunmaktadır. Keten tohumu, ceviz, kabak çekirdeği ve yeşil yapraklı sebzelerde özellikle semizotu ve lahanada da bulunmaktadır. Omega-3 yağ asitleri bebeğe plasenta yolu ile geçer. Anne sütündede bulunan omega 3 ve 6 yağ asitlerinin bebeğin büyüme ve gelişmesinde önemli olduğu kanıtlanmıştır. Haftada iki üç gün yağlı balık tüketerek günde 0.5-1 gr kadar vücudumuz için gerekli Omega 3’ ü alabiliriz. 1 gr balık yağı için Uskumru (60-250gr), Somon (50-100gr), Hamsi (60-100gr) , Sardalya (60-100gr) tüketilmesi gerekmektedir.
Günümüzde balıklarda biriken toksinler ve civada tehlike oluşturduğu için özellikle balık tüketiminde genç balıklar tercih edilmelidir.
Bebekler sadece anne sütü alıyorsa ve anne haftada iki üç gün yağlı balık tüketiyorsa ilk altı ay takviyeye gerek yoktur. Yedinci aydan sonra çocuk haftada iki üç gün yağlı balık tüketiyorsa takviyeye gerek yoktur. Ancak balık tüketemeyen çocuklarda günlük 250-500 mg 6 yaş sonrası çocuklarda 0.5 – 1 gr arasında omega-3tüketimi önerilmektedir. Günümüzde piyasada çok fazla çeşit balık yağı adı altında satılan ürünler olup maalesef ki balinaların karaciğerinden üretilen omega-3’den fakir balık yağları da bulunmaktadır. Ayrıca vitamin kompleksi ile birleşmiş balık yağı ile birlikte ek olarak vitamin kullanan çocuklarda ciddi vitamin toksisiteleri (zehirlenmeleri) görülebilmektedir. Her balık yağında aynı miktar omega-3 bulunmamakta olup bazen ürünün fazla kullanımında da yan etki olarak kanama bozuklukları görülebilmektedir.

ÇOCUĞUNUZA OMEGA-3 TAKVİYESİ VERMEDEN ÖNCE UYGUN DOZ VE KULLANIM İÇİN BİR DOKTORA BAŞVURULMALIDIR.

Çocuklarda Beslenme

Çocuklarda Beslenme

Ortalama 8.aydan sonra bir çocuk mama sandalyesine oturabilir,eliyle ağzına bir yiyecek götürebilir, fincandan su içebilir, kaşığı tutabilir. Bu yüzden Sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanımı ilk 1 yaşta başlar ve dikkat edilmesi gereken temel ilkeleri şunlardır;

Yemek zamanları düzenli ve aynı saatte olmalıdır. Çocukların masaya rahat oturacakları uygun bir sandalye ve kullanabilecekleri uygun tabak, kaşık ve çatal kullanmalıdır, çocuğun kaşığı doğru ve uygun kullanımının zaman alacağı unutulmamalıdır. Çocuk aile ile birlikte masaya oturmalı, kendisini beslemesine izin verilmeli, yeterli beslenebilmesi için arada desteklenmelidir. Çocuğun yemek tabağı ayrı olmalı ve ne kadar yedikleri kontrol edilmelidir, ilk iki yaşta tek başına bırakılan çocuk yeterli beslenemez ve arada desteklenmelidir. Besinler çocuğa değişik tat, kıvam, renk ve çeşitlilikte sunulmalıdır. Yemek için acele edilmemeli, yemek için yeterli zaman verilmeli ancak bu süre yarım saati geçmemelidir. Çocuk yemeğe ara verince biraz bekleyip tekrar yemek verilerek doyarak masadan kalkması sağlanmalıdır. Şekerli besinler ana yemek bitinceye kadar gözden uzak tutulmalı, herhangi bir amaçla ödül olarak verilmemeli, özel durumlar dışında şekerli besinlerden kaçınmalıdır. Ana öğün ve ara öğün araları iyi ayarlanmalı, ana öğün öncesinde iki saat bir boşluk olmalıdır. Çocuk uykulu iken beslenmeye çalışılmamalıdır. Çocuğun aşırı acıkıp sinirlenmesine fırsat yaratılmamalıdır. Çocuk zorla beslenmemeli, yemek zamanları stresten uzak keyifli ve rahat ortamlar olmalıdır. Çocuk susuz bırakılmamalı ancak öğünün yeterli alımını engelleyeceği için yemekten önce su verilmemeli, yemek arasında ise az miktarda verilmelidir. Çocuğun istediği şekilde yemesine izin verilmeli, çevrenin veya kıyafetlerin kirlenmesi konusunda titiz olunmamalı, el-yüz temizliği ve çevrenin toplanması yemek sonrasına bırakılmalıdır. Çocukların dikkati çabuk dağılacağı için yemek yerken mümkün olduğunca ekranlardan uzak tutulmalıdır.

 
KLİNİĞİMDE HER YAŞTA ÇOCUK BESLENMESİ DETAYLARI İLE AİLELERE ANLATILMAKTADIR.

Yenidoğanda Göbek Bakımı

Yenidoğanda Göbek Bakımı

Göbek bağı; doğumda bebeğin cildinin 1.5-2 cm üzerinden kesilir, klemplenir, üzerine temiz bir sargı bezi sarılır,günler içinde parlak, jölemsi şeklini kaybedip rengi kahverengiye döner, kurur ve 1-3 hafta içinde kendiliğinden düşer. Yenidoğan enfeksiyonlarının önemli bir nedeni göbek bağı etrafında kolonize olan bakterilerdir, bu yüzden doğumdan sonra göbek bağı TEMİZ VE KURU tutulmalı bakımı en az günde bir kez yapılmalıdır.Yapılan bazı çalışmalarda göbeğin kuru ve açıkta temiz bir şekilde bırakılmasının yeterli olduğu göbek bakımı için kullanılan antiseptiklerin ve alkol çözeltisinin göbeğin geç düşmesine neden olduğu da savunulmaktadır. Eğer gerçekten temiz ve kuru tutabiliyorsanız bakım yapılmayabilir. Göbek bakımı için Povidin İyot çözeltisi asla kullanılmamalıdır. Göbek güdüğü açıkta kalacak şekilde bezi bağlanmalıdır. Göbek düşmeden bebek yıkanabilir ancak göbek bağı yıkanırken korunmalı ve banyodan sonra hemen kurutulmalıdır. Eğer ki göbek güdüğü etrafında kızarıklık olursa, beraberinde bebeğinizde ateş olursa, göbekten irin aktığını ve kötü kokmaya başladığını farkederseniz hemen uzman bir hekime başvurunuz. Göbek bağı üçüncü haftada hala düşmemişse, düştükten sonra kanama mevcutsa, düştükten sonra göbekte parlak sarı bir görünüm mevcut olup akıntı olursa mutlaka uzman bir hekime başvurunuz.


 
KLİNİĞİMDE YENİDOĞANDA GÖBEK BAĞI ENFEKSİYONLARI TANI VE TEDAVİ VE LOKAL GÜMÜŞ NİTRAT UYGULAMASI YAPILMAKTADIR.

Çocuk ve D Vitamini

Çocuk ve D Vitamini

D vitamini normal büyüme-gelişme, kemiklerin mineralizasyonu ve dişlerin gelişimi başta olmak üzere immün sistem,sindirim sistemi,kas sistemi,sinir sistemi, meme,prostat ve birçok doku için çok önemlidir. Anne sütü ve inek sütünde D vitamini az miktarda bulunur ve bebeğin günlük gereksinimini karşılamaz. D vitamini en çok balık, süt, yumurta, peynirde bulunur ve sentezi için güneş ışığı gereklidir. Besinlerde bulunan D vitamini çok düşüktür ve günlük ihtiyacı karşılamaz. Örnek vermek gerekirse bir yumurta sarısında 40 IU D vitamini bulunur ve bebeğinizin günlük gereksinimi için en az 10 adet yumurta sarısı yemesi gerekmektedir. Ülkemizde D vitamini eksikliği sık görülmektedir. Bu yüzden anne karnında bebeklere D vitamini geçişi de az olmaktadır. Sadece güneş ışığı da günlük D vitamini gereksinimini karşılamaz,sadece yazın alınan güneş ışınları da D vitamini depolanmadığı için bütün bir yıl boyunca yeterli olmaz Bu yüzden tüm dünyada tüm bebeklere doğumdan itibaren D vitamini profilaksisi başlanmaktadır. Bebeklere D vitamini profilaksisi başlamadan önce D vitamin düzeyine bakmak gerekmez ve önerilmez. Ülkemizde 1 yaşına kadar tüm bebeklere günlük 400 IU D vitamini verilmektedir. 1 yaşına kadar aylık kontrollerinde eksiklik düşünüldüğünde veya tetkiklerde saptandığında doz artırılabilir ve ihtiyacı düşünülen her yaşta kullanımı önerilmektedir. D vitamini eksikliğine bağlı hastalık oluşmuşsa (Raşitizm gibi) çok yüksek doz D vitaminleri tedavide uygulanmaktadır.Bebeğinize her gün verdiğiniz D vitamini toksik düzeyde değil günlük alması gereken azami miktar olduğu vitamin fazlalığı yapmaz. Bebeğinize zarar vermez. Piyasada bulunan D vitamini ilaçlarında koruyucu maddeler (BPA, Paraben, Ethanol) her ilaçta olduğu gibi bulunabilir, bulunan miktarların vücuda zararlı olmadığı Sağlık bakanlığınca açıklanmıştır. Yinede vermek istemezseniz koruyucu madde içermeyen saf D vitamini ilaçları da bulunmakta olup kullanmadan önce mutlaka doktorunuza yaşına uygun doz için danışılmalıdır.


 
KLİNİĞİMDE D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ TANI TEDAVİ VE TAKİBİ YAPILMAKTADIR.

Bir Mucize Anne Sütü

Bir Mucize Anne Sütü

ANNE SÜTÜ; Şu ana kadar yapılan ve yapılmakta olan araştırmalarda henüz açıklanamayan birçok özelliği olan daha alternatifi bulunamayan bir mucizedir. Anne sütü ilk altı ay bebeğin büyümesi için gerekli tüm besinleri içerir.Annede ve bebekte bulunan önemli birkaç hastalık (HIV,Tuberkuloz, Galatozemi, Fenolketonüri gibi) dışında ve kullandığı ilaçları sorguladıktan sonra ilk altı ay tek besin olarak öneriyoruz. Doğumdan sonra ilk haftalarda salgılanan süt kolostrum olup özellikle bebeğinizin bağışıklığı için önemli proteinler içermektedir ve her damlası çok kıymetlidir. Anne sütünün koruduğu hastalıklar özellikle ishal, otit, menenjit, enfeksiyonlar, obesite, diyabet, lenfoma, inflamatuar barsak hastalıkları vs. sayılabilir. Anne sütünde bol miktarda büyüme ve santral sinir sistemi gelişiminde önemli olan Taurin ve Glutamik asit aminoasitleri bulunur. Antioksidan özellikteki A,C ve E vitaminleri inek sütünden daha fazladır. Anne sütünde eksik olan K ve D vitamini de bebeklere dışarıdan verilmektedir. İlk 6 ay sadece anne sütü alan bebeklerde su önermiyoruz. Anne sütünü artırmak için anneye bol sıvı en güzeli bol su öneriyoruz. Sütün salgılanması için gerekli uyarı ilk aylarda iki saatte bir düzenli emzirmekle sağlanır. Bebeği sık emzirmek sütü salgılatıcı en önemli faktördür. İdeali 15'er dakika her iki memeyi emzirmektir. Eğer ki bebeğiniz herhangi bir nedenden dolayı ememiyorsa iki saatte bir düzenli sağılmalıdır. Anne sütü yapımı annenin beslenmesinden çok bebeğin doğru teknik ve sık aralıklarla emzirilmesi sonucu artar.


Doğru emzirme tekniğinde,
  • Bebeğin başı ve vücudu aynı doğrultuda düz bir hat üzerinde olmalı,
  • Bebeğin burnu meme başı hizasında olacak şekilde yüzü memeye bakmalı,
  • Anne bebeği kendi vücuduna yakın tutmalı,
  • Anne işaret parmağı ile memeyi alttan desteklemeli, başparmak memenin üstünde olmalı,
  • Bebek ağzını geniş açtığında, bebeği alt dudağı meme ucunun altına gelecek şekilde çabucak memeye yaklaştırılmalı,
  • Bebek ağzıyla yalnız meme ucunu değil etrafındaki kahverengi alanı (aerola) da kavramalı, çenesi memeye dayanmalıdır.
  • Emzirirken bebeğin anne göz teması kurması ve annenin diğer eli ile bebeğin başını okşaması ince bir ses ile sevgi sözcükleri mırıldanması bebeğin güven ve sevgi duygusunu pekiştirir.
Bebeğinizin günde en az beş kez idrar yaparak bezini ıslatması, doğumdan sonra 15.günde doğum ağırlığına ulaşması ve ilk 6 ayda ayda en az 500 gr alması yeterli anne sütü aldığının en önemli göstergesidir.

KLİNİĞİMDE ANNE ADAYLARI VE ANNELERE EMZİRME DESTEĞİ VE EĞİTİMİ TARAFIMCA VERİLMEKTEDİR.

Üst Solunum Yolu Enfeksiyonu

Üst Solunum Yolu Enfeksiyonu

Üst solunum yolu burun ve ağızdan başlayarak ses tellerine kadar uzanan hava yoluna verilen isimdir. Bu bölgenin tamamı bir enfeksiyondan etkilenebileceği gibi bir bölgesi lokal olarak da etkilenebilir.


Rinit, rinosinüzit, nazofarenks enfeksiyonu, tonsillit, farenjit, larenjit v.b. üst solunum yolları enfeksiyonlarının alt gruplarıdır. Her çocuk yılda 3-4 kez üst solunum yolu enfeksiyonu geçirir. Krese veya okula giden çocuklarda daha sık görülür. Etken olarak en sık virüsler neden olur. 200 den fazla virüs etken olarak tanımlanmıştır. Damlacık yolu ve temas yolu (oyuncak gibi) ile bulaşır. Üst solunum yolu enfeksiyonları semptomları çocuk virüsü aldıktan 1-3 gün sonra başlar ve genellikle 1 hafta sürer. 1-2 haftaya uzayabilir. Bebeklerde, huzursuzluk, hafif ateş, burun tıkanıklığı, uyku sorunları, bazen kusma, ishal yapabilir. Daha büyük çocuklarda ateş, burun akıntısı, burun tıkanıklığı, boğazda kaşıntı, boğaz ağrısı, halsizlik, hapşırık, geniz akıntısının yol açtığı hafif öksürük yapabilir. Viral üst solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisi yoktur. kullanılan bazı tedaviler semptomları azaltabilir; fakat çocukların daha kısa sürede iyileşmesini sağlamaz. Tedavisiz 7 gün tedavi ile 1 hafta da iyileşir Asıl tedavi destekleyici tedavidir.
  • Çocukların sıvı alımının arttırılması gereklidir,
  • Sigaraya maruz bırakılmamalıdır çünkü sigaraya maruz kalan çocuklar hem daha sık hastalanır hem de semptomları daha ağır ve daha uzun süreli olmaktadır.
  • Serum fizyolojik ile burun sık sık temizlenmeli ve günde 3-4 kez aspire edilmelidir,
  • Hafif ateş, huzursuzluk var ise analjezik(ağrı kezici ateş düşürücü) verilebilir.Burun akıntısı ve tıkanıklığını azaltmaya yönelik ilaçların etkinliği çok sınırlıdır ve hekime danışılarak verilmelidir,
  • Aspirin kesinlikle verilmemelidir,
  • Antibiyotik bakterileri öldürür ama üst solunum yolu enfeksiyonlarına yol açan virüsleri öldürmez. Viral enfeksiyonlarda gereksiz antibiyotik kullanılması bakterilerde direnç gelişimine yol açar.
3 günden uzun süren 38 derece üstü ateş varsa,gece öksürüğü ve hırıltılı solunum başlamışsa,günde 6 dan fazla ishal ve kusma varsa,baş ağrısı tarifleniyorsa mutlaka hekime başvurulmalıdır Çünkü üst solunum yolu enfeksiyonlarının komplikasyonu olarak otit, sinüzit, bronşiolit, menenjit ilede karşılaşabiliyoruz ve bu tanıları koyduğumuzda hastalığın tanısına göre antibiyotik başlayabiliyor bazen hastaneye yatış yaparak ta tedavi edebiliyoruz.

ÜSYE 'den korunmanın kanıtlanmış önerileri sık sık elleri yıkamak, bol C vitamini tüketip sağlıklı beslenmek ve hasta kişilerle temastan kaçınmaktır.

KLİNİĞİMDE ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONU TANI TEDAVİ VE TAKİBİ YAPILMAKTADIR.

Parabenler

Parabenler

Parabenler; 1924 yılından itibaren tüm dünyada ilaç ve kozmetikte antimikrobiyal etkisi nedeni ile kullanılan koruyucu bir maddedir. 31 Mayıs 2010 tarihinde Avrupa İlaç Ajansı (European Medicine Agency) ilaçlarda kullanılan parabenin kanserojen ve zehirleyici etkisi olmadığını açıklamıstır. 26 Mayıs 2011 tarihinde Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu “Paraben”ile ilgili toplanmış ve bir açıklama yapmıştır. Bu kurul kararları şöyledir.

“Parabenler insan vücudunda östrojen hormonuna benzer etkiler göstermektedir. İlaç ve kozmetikte en çok kullanılan metilparabenin etkinliği aynı miktarda bulunan östrojen etkinliğinin 2 milyon 500 binde kadarıdır. Bu nedenle ilaçlar ve kozmetikte bulunulan parabenin östrojenik etki göstermediği kabul edilir ve kanserojenik ve endokrin bozucu etki göstermesi beklenmemektedir. Parabenler ilaç ve kozmetikte kullandığında ve vücuda alındığında çok hızlı parçalanıp vücuttan atılır. Ağız yolu ile alındıklarında ise midedeki asit ortamı nedeniyle çabuk parçalanır ve kana geçen miktarı yok denecek kadar azdır. Parabenin vücutta toksik etki yaratacak ölçüde biriktiğini gösteren ve insanlarda doğrudan kanser oluşturmasına yönelik kanıtlanmış bilimsel bir veri bulunmamaktadır. Ülkemizde ilaçlar,klinik kullanıma sunulmadan önce içeriklerinin ve katkı maddelerinin (parabenler dahil) mevzuata uygun şekilde olması halinde ruhsatlandırılır.’’

Bu açıklamalara göre ilaçlarda bulunan parabenin kanserojenik ve endokrin bozucu etki göstermediği aşikardır.


Çocuk ve Demir Eksikliği Anemisi

Çocuk ve Demir Eksikliği Anemisi

Çocukluk çağının en sık görülen nutrisyonel (besinsel) eksikliği ve anemisidir. En sık neden yetersiz alım olup,500 ml/gün üzeri inek sütü alımı, parazitozlar, kan kaybı, bazı doğuştan kalp hastalıkları ve diğer nedenleridir, Düşük doğum ağırlığı olan bebekler, prematüreler,inek sütüne erken başlamak, katı gıdalara erken başlamak, fazla çay tüketimi, yetersiz C vitamini alımı, az kırmızı et tüketimi, düşük sosyo ekonomik düzey, demir profilaksisine başlamamak ise risk yaratan durumlardır. En sık 6-24 aylar arasında görülür.

  • Halsizlik
  • Solukluk
  • Huzursuzluk
  • Toprak yemek
  • Sert yüzeyleri yalamak (Pika) en sık semptomlardır.
Ülkemizde sağlık bakanlığınca prematürelerde ikinci ayin sonunda term bebeklerde dördüncü ayın sonunda profilaksi (anemiden korumak için düşük doz alım) önerilir ve ilk 1 yıl ücretsiz olarak verilir. 6-9.ayda da kandan demir profili bakılarak sağlık bakanlığınca demir eksikliği taraması yapılır.

Beyin gelişimi başta olmak üzere vücudumuzda birçok fonksiyonda önemli görevleri olan demir minerali en çok kırmızı et, beyaz et, yumurta, mercimek başta olmak üzere tüm baklagillerde, ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzelerde ve meyvelerden üzümde bol bulunur. Eczanelerde çok fazla demir minerali içeren ürünler mevcuttur. Yan etkileri de (en sık kabızlık) göz önünde bulundurularak çocuğunuz için en uygun olanına hekiminiz karar verecektir.

Lütfen çocuğunuzun sağlıklı gelişimi için Sağlık Bakanlığı tarafından 4.ayda önerilen  demir profilaksisini kullanınız.

KLİNİĞİMDE DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİ TANI TEDAVİ VE TAKİBİ YAPILMAKTADIR.

İnfantil Kolik (Gaz Sancısı)

İnfantil Kolik (Gaz Sancısı)

Bebeklerde genellikle doğumdan iki hafta sonra başlayan 4.aya kadar devam edebilen günün belirli saatlerinde başlayıp en az üç saat süren haftada en az üç gün karşılaşılan GEÇİCİ bir durumdur. Bebekte yüzde kızarma morarma bacaklarını karnına çekerek ağlama krizleriyle ortaya çıkan; erkek bebeklerde daha sık ; anne sütü alan bebeklerde daha nadir görülen yapılan çalışmalarda nedeni henüz net açıklanamayan bir durumdur. Laktoz İntoleransı, annenin gebelikteki stresinin yoğunluğu, aşırı barsak hareketleri, bebeğe aşırı uyaran verilmesi, aile içindeki huzursuzluk gerginlik olası nedenleri arasında gösterilebilir. Ağlama krizi esnasında dikkatini dağıtmak ve rahatlatmak için arabayla gezdirmek, karın ve sırta yumuşak masajlar, kucakta sarmalamak, su sesi ve ortam değişikliği, saç kurutma makinesi elektrik süpürgesi gibi yüksek ses ,ninni söylemek, banyo yaptırmak uygulanabilir. Ancak ısrarlı kolik ağrılar bazı hastalıkların semptomu veya ön habercisi olabilir.İdrar yolu enfeksiyonu en sık karşılaştığımız durum olup eğer bebeğinizin kolik ağrıları gün boyu devam ediyorsa hiçbir şekilde rahatlamıyorsa mutlaka uzman bir hekime başvurunuz. Anne sütü alan bebeklerde annenin beslenmesi de önemli olup acı, ekşi, katkı maddeli yiyecekler, kuruyemiş annede gaz yapan yiyecekler tüketimi azaltılmalıdır. Formül mama alanlarda kolik ağrılı bebekler için özel formule edilmiş mamalar mevcut olup hekim tarafından gerekirse önerilir.  Nane, zencefil, meyankökü, dereotu, kimyon, rezene, şekerli su gibi bitkisel çözümler öneriliyor ancak allerji açısından dikkat edilmelidir. Bu bitkisel çözümler bebeğe verilmemelidir.Bitkisel çözümler dikkatli bir şekilde emziren annelere günde bir su bardağını geçmeyecek şekilde olması benim sahşi önerimdir.Klinik gereklilik halinde medikal tedavilerde (simetikon vs.) infantil kolik tedavisinde kullanılmaktadır.


 
KLİNİĞİMDE İNFANTİL KOLİK TANI TEDAVİ VE TAKİBİ YAPILMAKTADIR.

Akut Bronşiolit

Akut Bronşiolit

En sık 2 yaş altında sonbahar ve kış aylarında sık görülen küçük hava yolu hastalığıdır. Akut Bronşiolit sıklıkla kış aylarında salgınlara yol açar. Özellikle düşük sosyo-ekonomik seviyesi olan ailelerde, kalabalık yaşam koşulları olan, sigara dumanına maruz kalan ve anne sütü almayan bebeklerde daha sık görülür. En sık etken Respiratuar Sinsityal Virüs (RSV) olup birçok virüs Bronşiolite neden olur. Nezle ve bazen hafif ateş ile başlayıp birkaç gün içinde öksürük, hızlı soluk alıp verme, çekilmeler, Wheezing dediğimiz ıslık şeklinde nefes verirken çıkan ses, hırıltılı solunum ile karşımıza gelir.


Çocuğumun Bronşiolit olup olmadığını nasıl anlarım; 
Bronşiolit olan çocuk rahat yatamaz, uyuyamaz ve oturmak ister, öksürük nöbetleri vardır ve çok hızlı nefes alıp verir, hırıltılı solunumu vardır, sıcak havayı sevmez ve daha da semptomları artar. Ailenin farketmeden sağlık kuruluşuna başvurusu geciktiğinde ciddi solunum yetmezliği beraberinde kalp yetmezliği de gelişebilir. Yukarıdaki semptomların varlığında hemen acil servise veya bir hekime başvurulmalıdır tedavisi bol sıvı ve bronşiolleri tedavi edecek ilaç tedavileridir eğer ki çocuk üç veya daha fazla bronşiolit atağı geçirmişse altta yatan başka bir hastalık var mı diye araştırılır ve gerekirse koruyucu tedaviler başlanır.

KLİNİĞİMDE AKUT BRONŞİOLİT TANI TEDAVİ VE TAKİBİ YAPILMAKTADIR.

Çocuklarda İdrar Yolu Enfeksiyonu

Çocuklarda İdrar Yolu Enfeksiyonu

Çocukluk döneminde üst solunum yolu enfeksiyonlarından sonra en sık rastlanılan 2.enfeksiyonlardır.Yenidoğan dönemi dışında tüm dönemlerde kızlarda erkeklerden 5-10 kat fazla görülür. Yenidoğan bebeklerde özellikle sünnet olmamış erkek bebeklerde sık görülür.

  • Ateş
  • Huzursuzluk
  • Karın ağrısı
  • Dizüri (idrar yaparken yanma) gibi semptomları olabileceği gibi hiç semptomsuzda seyredebilir.
İdrar yolu enfeksiyonu böbrek parankimini tutarak akut pyelonefrit tablosuna yol açabildiği gibi alt idrar yollarını tutarak akut sistit de yapabilir. En sık normal bağırsak florasında bulunan bakterilerin (E.COLİ,KLEBSİELLA gibi) idrar yollarında kolonize olmaları ile gelişir. En sık üretra’dan (idrarın dışarıya çıktığı kanal) bakterilerin bulaşması ile olur. Yenidoğan döneminde mikropların kan yolu idrar yollarına ulaşması ile de oluşabilir. Konjenital (doğustan) malformasyonlar ,idrar yollarının fonksiyonel bozuklukları, böbrek taşları, kıl kurdu enfestasyonları, kabızlık,seyrek idrar yapma, idrar tutma, ano-genital(özel bölge) hijyen bozukluğu, ano-genital bölgenin sık sabunla yıkanması, ıslak mendil kullanılması idrar yolları enfeksiyonlarının gelişimini kolaylaştırır. İdrar yolu enfeksiyonu her yaş grubunda farklı semptomlar verir.
  • Yenidoğan döneminde huzursuzluk, ateş, emmede azalma, kusma,kabızlık, idrarda koku ve renk değisikliği,
  • Süt çocukluğu döneminde ateş,huzursuzluk,kusma,idrarda renk ve koku değişikliği,iştahsızlık,kabızlık,
  • Büyük çocuklarda karın ağrısı, dizüri (idrar yaparken yanma), kusma,ateş, iştahsızlık ile karşılaşırız.

KLİNİĞİMDE İDRAR YOLU ENFEKSİYONU TANI TEDAVİ VE TAKİBİ YAPILMAKTADIR.

Göz Muayenesi

Göz Muayenesi

Yenidoğan döneminden itibaren yapılmalıdır. Yenidoğan bebek insan yüzünü, siyah ve beyaz cisimleri, ışığı ve parlak cisimleri fark edecek kadar görür. 8.haftadan sonra bir eşyayı 180 derece izleyecek düzeye gelir.

  • Şaşılık, katarakt, göz içi basınç yüksekliği (glokom), göz kapağı şekil bozuklukları, gözyaşı kanalı tıkanıklığı, göz tümörleri yenidoğan döneminden itibaren görülebilir o yüzden ilk göz muayeneleri çocuk hekimi yani biz pediatristler tarafından aylık kontrollerinde yapılır bir sorun saptanırsa göz hekimine yönlendirilir.
  • Prematüre doğan bebeklerin doğumdan 4 hafta sonra göz hekimi tarafından kontrollerine başlanır.
  • Hiçbir problem yoksa bebeğimizde rutin göz kontrolü; ilk 6 ay içinde bir kez, 18.ayda, 3 yaşında, 5 yaşında yani okula başlamadan önce ; okula başladıktan sonra her yıl göz hekimi tarafından yapılmalıdır.
Anne ve babaların ilk aydan itibaren bebeğin göz fonksiyonlarını takip etmesi, bebeğin kendileri ile göz kontağı kurup kurmadığına dikkat etmeleri gerekir.

Doğumsal Kalça Çıkığı

Doğumsal Kalça Çıkığı

Gelişimsel Kalça Displazisi (doğumsal kalça çıkığı) hipokrat döneminden itibaren bilinen bir sorun olmasına, yaygınlığına üzerinde bir çok yayın olmasına rağmen etiyolojik nedenleri halen daha netlik kazanmamıştır. Genetik, fiziksel ve mekanik nedenleri olmakla birlikte en sık makat doğum, oligohidramnios (az gebelik sıvısı) da karşımıza çıkmaktadır.Ülkemizde her 1000 canlı doğumda 5 veya 10 tane gerçek dogumsal kalça çıkığı ile karşılaşılmaktadır. Bu yüzden Sağlık Bakanlığı tarafından doğumdan ilk 48 saatte aileyi bilgilendirme ve 4. haftadan sonra klinik muayene ve ultrason kontrolü önerilmektedir. Kalça eklemi ultrasonu için önerilen süre üç aya kadar yapılmasıdır. Klinik muayene ve ultrason sonuçları beraber değerlendirilir ve gerekirse ortopedik muayene önerilir.


 
KLİNİĞİMDE GELİŞİMSEL KALÇA DİSPLAZİSİ TARAMASI YAPILMAKTADIR.

Çocuğum Düştü!

Çocuğum Düştü!

3.ay-5.yaş arasında en sık görülen kaza tipi DÜŞME‘dir. Özellikle 3. aydan sonra bir bebekde dönebilir ve düşebilir, bu nedenle yenidoğan döneminden itibaren bebekler koltuk, sandalye ve mama sandalyesinde tek başına bırakılmamalıdır. 6 aylıktan itibaren sürünme ve emekleme başlayabilir bu yüzden merdiven başlarına kapı yapılmalı ve sürekli kapı kapalı tutulmalıdır. Daha büyük çocuklar için pencereler tehlikeli olup korkuluklar yapılmalı gerekirse uygun açıklık için pencere kilitleri kullanılmalı veya kapalı tutulmalıdır. 18 aylıktan itibaren bir çocuk uzanabilirse kapı kollarını açabilir dikkat edilmelidir. Yürüteç kullanılması en önemli düşme nedenlerinden olup; yürüteçler çocuğun yürümesine yardım etmez aksine motor ve mental gelişimi geciktirir; eğer illaki kullanılmak istenirse de emniyeti yüksek olanlar tercih edilmeli ve çocuk asla yalnız bırakılmamalıdır. Ev içinde çocuğun hareket alanında kullanıldıktan sonra oyuncaklar ve ev eşyaları ortadan kaldırılmalıdır. Çocuğun bulunduğu ortamda keskin kenarlı ve sert yüzeyli eşyalar olmamalı var ise koruma bantları yapıştırılmalıdır. Çocuğun sürünmeye başladıktan sonra kaymaz halı ile yer yüzeyi kaplanmalıdır çünkü halı gibi yumuşak materyaller düşme olursa şiddetini azaltır. 1 YAŞINDAN KÜÇÜK HER BEBEK DÜŞTÜĞÜNDE MUTLAKA BİR HEKİM TARAFINDAN DEĞERLENDİRİLMELİDİR. Düştükten sonra bilinç kaybı, kusma, burun kanaması, açık kanamalı yara oluşmuşsa ve kafa travması varsa hemen acile başvurulmalıdır. Eğer düştükten sonra çocuk kollarını ve bacaklarını hareket ettiremiyorsa çocuk hiç yerinden kıpırdatılmamalı boyun korunmalı ve 112 aranmalıdır. Düşen çocuk hemen ayağa kalktı ise kafa travması veya başka bir travma bulgusu var mı diye kontrol edilmeli, nazik ve sakin davranılarak çocuk sakinleştirilmelidir. Basit yüzeysel yaralanmalara evde Baticon gibi antibakteriyel solusyonlar ile temizlenerek müdahale edilmelidir. Her çocuk düşerek kalkarak büyür ancak ailelerin görevi daha tehlikeli durumları önlemek için tedbir almak ve çocukları 5 yaşına kadar yalnız bırakmamaktır.

Çocuk ve İshal

Çocuk ve İshal

Günlük dışkılama sayısının artması ve kıvamının sulu olmasi ishal olarak tanımlanır. Özellikle 6 ay ve 2 yaş arası çok sık görülür. İshalli hastada en çok korkulan ve tedavi edilmezse ölüme neden olabilen komplikasyon Dehidratasyondur (sıvı kaybı). Aşırı dışkılama ve eşlik eden kusma su ve elektrolitlerin (sodyum, klor, potasyum, bikarbonat) aşırı kaybına neden olabilir. İshal, mikrobik olabileceği gibi mikropların salgıladığı toksinler, antibiyotikler, çeşitli ilaçlar, bazı mide barsak hastalıklarında, bazı hormonal bozukluk ve tümoral durumlarla oluşabilir. Yaz ishalleri genellikle mikrobik olup çoğu viral enfeksiyondur. En sık temiz olmayan suların tüketilmesi ile oluşur. Kişisel hijyen kurallarına dikkat edilmemesi, açık tuvaletler, açıkta satılan yiyeceklerin tüketilmesi böcek sineklerin çok olduğu yerlerde görülür. Dışkının çeşitli yöntemlerle incelenmesi ile tanı konulur. Ağızdan beslenememe, ateş ve kusma eşlik ettiğinde, dışkıda kan görüldüğünde mutlaka bir hekime başvurulmalıdır.Etkeni çoğunlukla viral olduğu için antibiyotikler etkisizdir. Tedavisi ağız yolu ile bol sıvı almak yada ağız yolu ile yeterli alamıyorsa damar yolu ile uygun sıvı desteği verilmesidir. Yağlı yiyecek, hazır gıda tüketimi, hazır meyvesuyu ve süt tüketimi kısıtlanmalıdır. Probiyotikler etki mekanizmaları nedeni ile tamamlayıcı tedavi olarak ishal ve kusma olan hastalarda önerilmektedir.


 
KLİNİĞİMDE İSHAL TANI TEDAVİ VE TAKİBİ YAPILMAKTADIR.

BPA (Bisphenol A)

BPA (Bisphenol A)

BPA sert plastiklerin içinde bulunan kimyasal bir bileşendir ve en çok gıda ve içecek ambalajlarında bulunur. Ayrıca su şişelerinde, biberonlarda, diş dolgularında, izolasyon maddelerinde, dişle ilgili aletlerde, tıbbi aletlerde, göz lenslerinde, DVD ve CD’lerde, evde kullanılan elektroniklerde ve spor aletlerinde bulunur. BPA, sahte hormon gibi davranıp vücudumuzdaki doğal hormonlarımızın fonksiyonuna ve salgılanmasına müdahale ederek sağlığımız için tehlike oluşturur. Bebekler ve küçük çocuklar, BPA’nın etkilerine karşı daha hassas olup yapılan çalışmalarda Astım, Tip 2 Diabet, Erken puberte, Meme kanserini tetiklediği, Beyin öğrenme ve hafıza fonksiyonlarını ,Yumurta ve Sperm kalitesini bozduğu ve vücudumuzda östrojen benzeri etki yapıp hormonal dengeyi olumsuz yönde etkilediği saptanmıştır. Uzmanlar, insanların BPA kaynağını paketlenmiş gıda ve içeceklerden aldığını söylüyor, yapılan çalışmalarda yetişkin idrarında %95 , çocuk idrarinda %93 gibi yüksek dozlarda saptanmıştır. Peki nasıl korunalım?

  • Plastik kablar yerine her zaman cam tercih etmeliyiz.
  • Plastik kablarda besinleri asla mikrodalgaya sokmamalıyız.
  • Plastik içeren maddeleri bulaşık makinesinde yıkamamalıyız.
BPA’dan korunmak için uzak durmamız gereken ürünler ise;
  • Sert şeffaf plastikler ve ürün tabanında no 7 olarak işaretlenmiş ürünler,
  • Her tür 3 veya 6 ile numaralandırılmış plastikler,
  • BPA ile astarlanmış konserve içinde gıdalar,
  • Plastik oyuncaklar,
  • “BPA %0” ibaresi bulunmayan biberonlar ve emziklerdir… Şu anda Amerika,Kanada, Japonya ,Fransa gibi ülkelerde BPA ‘nin kullanımı yasaklanmış olup ne yazık ki halen ülkemizde bu konu ile ilgili bir çalışma yoktur.O yüzden kullandığımız ürünleri seçerken daha dikkatli olmalıyız.

Kıl Kurdu

Kıl Kurdu

ENTEROBİUS VERMİCULARİS (KIL KURDU, OKSİYÜR) ,Tüm dünyada oldukça yaygın ılıman iklim bölgelerinde daha yaygın insandan insana bulaşan tüm yaş gruplarını etkileyen bir bağırsak solucanı yani parazitidir. Özellikle ilkokul çağında hijyene dikkat etmeyen çocuklarda, sosyoekonomik düzeyi düşük ailelerde, yurtlar, yatılı okullar, kreşler gibi toplu yaşanılan yerlerde sık görülür. Kıl kurdu sadece insanlarda bulunan bir parazittir, hayvanlarda bulunmaz o yüzden insandan insana bulaşır. Kıl kurdu taşıyan insanların poposunu kaşıdıktan sonra kirli elleriyle kıl kurdu yumurtalarını kapı kolları, oyuncaklar, ortak kullanılan havlular yatak takımlarına bulaştırması ile sağlam insanlara bu yumurtalar geçer ve bağırsaklarda kıl kurduna dönüşür. Kıl kurdu başlıca belirtileri; geceleri artan popo kaşıntısı, diş gıcırdatması, burun kaşınması, ağızdan gece yatağa salya akması, ağız kokusu, karın ağrısı, kilo alamama, gece idrar kaçırma, kız çocuklarında külotta akıntı, vajinal akıntı ve sinirliliktir. Kıl kurtları özellikle geceleri poponun kaşındığı sırada makat etrafına bakılırsa gözle görülebilir ancak yumurtaları gözle görülmez. Tanısı gaitada direk saptanması geceleri çıktıkları için zordur bu yüzden kesin tanı Selofan bant yöntemi ile yumurtaların saptanması ile konulur. Ancak bu test gaita yapmadan önce yapılmalıdır yoksa yanlış değerlendirilir ve çoğunlukla negatif sonuçlanır. O yüzden tedavi vermek için semptomların var olması ve gözle gaitada kıl kurdunun görülmesi yeterlidir. Tedavi; aile tedavisidir. Tüm aile fertleri tedavi edilir. Tedavi esnasında yumurtalar tırnak diplerinde yoğun olması nedeni ile tırnaklar kesilmeli, ortak kullanılan havlu ve çarşaflar yüksek ısıda yıkanmalı ve ortak kullanılması engellenmeli, kişisel hijyene dikkat edilmelidir. Korunmak için; Kıl kurdu olan kişiler ile havlu, çarşaf, bardak tabak, kaşık vb ortak kullanım olmamalı temas edilmemeli, tırnaklar kesilmeli, eller sık sık yıkanmalı ve kişisel hijyen kurallarına dikkat edilmelidir.


 
KLİNİĞİMDE KIL KURDU TANI TEDAVİ VE TAKİBİ YAPILMAKTADIR.

Çocuklarda Boy Uzaması

Çocuklarda Boy Uzaması

Sağlıklı bir çocukta büyüme temposu genetik yapıya bağımlıdır,yani çocuğunuz hem anneden hem babadan aldığı genetik bir yapı ile doğar ve bu genetik kodlar büyüme hızını belirler. Spor, beslenme, bulunduğu çevre, iklim gibi çevresel koşullarında büyümeye etkisi vardır ancak büyümenin temelinde genetik yapısı vardır. Miadında yani gününde doğmuş bir yenidoğanın ortalama boyu 50 cm kadardır. Doğumdan sonra ilk üç ay ve ikinci üç ayda 8’er cm, üçüncü ve dördüncü üç aylarda 4 er cm uzar. 1 yaşında çocuğun boy uzunluğu doğum ağırlığının 0.5 katı yani 50 cm doğmuş ise 75 cm olması gerekir. 1-2 yaş arasında boy uzunluğu yılda 10-12 cm olması beklenir. 2-4 yaş arasında büyüme hızı dahada yavaşlar ve yılda yaklaşık 7 cm uzar. 4.yaşında bir çocuk doğum boyunun iki katı olması gerekir.Yani 50 cm doğdu ise 100 cm olması beklenir.4 yaş ile ergenliğin başladığı 10 -12 yaşına kadar yılda 5-6 cm uzaması beklenir. 13 yaşında bir çocuğun boyu doğum boyunun 3 katı olması gerekir. Yani 50 cm doğdu ise 150 cm olması beklenir. 13 yaşından 18 yaşa kadar büyüme hızı ile hedef boyunu yakalaması gerekir. Hedef boy anne ve baba boyu ile biz hekimler tarafından hesaplanarak bulunur, bu yüzden her çocuğun farklıdır. Boy ölçümü standart boy ölçümü araçları ile yapılır. İlk iki yaşta yatarak, iki yaşından sonra ayakta ölçülür. Ölçülen değerler Türkiye için özel hazırlanmış büyüme eğrilerine göre (percentil çizelgesi) bakılarak değerlendirilir. Büyümenin doğum boyunun bulunduğu percentilde (eğride) devam etmesi istenir. Eğer ki bulunduğu percentilden daha alt bir percentilde veya daha yüksek bir percentilde büyüyorsa yakın takip edilir gerekirse ileri tetkik edilir,bir hastalık saptanırsa tedavisi başlanır. Boy ölçümleri için en ideal zamanlar doğumdan bir yaşına kadar 3 ayda bir, 1 yaşından 4 yaşına kadar altı ayda bir , 4 yaşından sonra her yıl ölçülmesidir.Biz pediatristler büyümeyi sadece boy ile değil,rutin kontrollerinde fizik muayenesi ve gerekli diğer ölçümleri yaparak,çocuğun genetik yapısını da göz önünde tutarak bir bütün olarak değerlendiririz. O yüzden çocuklarınızın rutin sağlık kontrollerini ihmal etmeyiniz.


 
KLİNİĞİMDE BOY KISALIĞI TANI VE TAKİBİ YAPILMAKTADIR.

Yenidoğan Bebekte Diş

Yenidoğan Bebekte Diş

Doğumda bebeğin ağzında görülen dişlere NATAL DİŞ, doğumdan sonra ilk 30 günde görülen dişlere NEONATAL DİŞ denir. Yaklaşık her 1000 doğumdan birinde görülebilmektedir. Natal ve Neonatal dişlerin %90’ı erken çıkmış süt dişleri, %10 uda fazlalık oluşmuş dişlerdir. Etiyoloji’si yani nedeni tam olarak aydınlatılamamıştır. En sık alt santral kesici dişler olarak karşımıza çıkar. Natal ve Neonatal dişler çoğunlukla izole olarak görülebilmekle birlikte herhangi bir sendromun parçası da olabilir, o yüzden bu dişler saptandığında sendromlar açısından bebek ayrıntılı olarak değerlendirilir. Eğer ki muayenesinde erken gelen süt dişi olarak değerlendirilmişse bebekte herhangi bir rahatsızlık yaratmıyorsa, emmesini etkilemiyorsa diş sallanmıyor, diş kökü yerinden hareket ettirilemiyorsa olduğu gibi bırakılıp takip edilir. Ancak diş kökü çok hareketli, diş sallanıyor ve emmeyi etkiliyor ve bebeğe huzursuzluk veriyorsa solunum yollarına aspirasyon riski ve dil yaralanma riski nedeni ile mutlaka çekilmelidir. 

Eğer ki diş fazlalık diş olarak değerlendirilmişse asemptomatik olsa bile mutlaka çekilmelidir. Diş çekimi öncesi bebeklerin kanama bozukluğu açısından pediatri uzmanı tarafından taraması yapılır , sonrasında uygun ise çocuk diş hekimine yönlendirilir.

Bıngıldak

Bıngıldak

Fontanel yani Bıngıldak,iki kafa kemiği arasında bağ dokusu ile kaplanmış elimizle yumuşak şekilde hissettiğimiz pencere şeklinde yapılardır. Yenidoğan bir bebekte ön, arka ve ikişer tane yanlarda olmak üzere toplam 6 adet fontanel vardır.Yan fontaneller doğumdan hemen sonra kapanır. Arka fontanel üçgen şeklinde olup parmak ucu (0.5 cm) genişliğindedir ve 3 ay civarinda kapanır. Ön fontanel ise en çok elle hissettiğimiz olup doğumda çapı 1-4 cm arasındadır. En erken 3.ay’da en geç 18.ay’da kapanır. Nadirde olsa çocuklar fontanelleri kapalı olarak doğabilir, ancak kemikler arasında açıklık (suturlar) mevcut ise ve aylık baş çevresi ölçümlerinde yeterli baş büyümesi mevcutsa patolojik (hastalık) bir anlamı yoktur. Fontanellerin yukarıda belirttiğim tarihlerden önce kapanması varsa aylık baş cevresi takibi ile baş büyümesi değerlendirilir. Eğer ki fontaneller ölçüm olarak büyükse veya belirttiğim tarihlerde kapanması hala gecikmişse altta yatan hastalıklar açısından araştırılır. Bazen aileler panik şekilde gelir “Bıngıldağı hareket ediyor atım hissediyoruz” derler çoğunlukla bu durum normal olup ancak eşlik eden ateş veya başka bir semptom varsa ileri tetkik ve araştırma yaparız.Bu durumun normal olduğunu ancak muayene ile söyleyebiliriz bu yüzden mutlaka uzman bir hekim görmelidir.


 
KLİNİĞİMDE AYLIK KONTROL TAKİPLERİNDE FONTANELLER HAKKINDA AİLE BİLGİLENDİRİLMEKTEDİR.

Çocuklarda Baş Ağrısı

Çocuklarda Baş Ağrısı

Her yaş döneminde önemlidir ve mutlaka hekime başvurulmalıdır.Genellikle 2 yaşından sonra bir çocuk başının ağrıdığını rahatlıkla ifade edebilir. Çocuklarda baş ağrısı sıklığı yaşla artmaktadır. Okul öncesi dönemde bu şikayet % 15-20 iken, ergenlikte %75 e ulaşır.Başın ağrıya duyarlı yapıları vardır ve bunları etkileyen her türlü patoloji baş ağrısına neden olur. Yaşla birlikte baş ağrısı nedenleri farklılık gösterir. 

Başlıca nedenleri; 
  • Enfeksiyonlar (Menenjit, Ensefalit, Paranasal sinüs enfeksiyonları, Ağız içi enfeksiyonlar, Göz ve Kulak enfeksiyonları)
  • Kafa içi yer kaplayan oluşumlar (Kitle yani Tümör, Hematom, Kanama vs)
  • Kafa travmaları
  • Epilepsi nöbeti öncesi ve sonrası
  • Sistemik hastalıklar Hipertansiyon, Hipernatremi veya Hiponatremi yani kan sodyum yüksekliği veya düşüklüğü, Kanser, Ateş, Beyin ödemi yapan hastalıklar, Hipoglisemi yani kan şekeri düşüklüğü yapan hastalıklar, Hormonal bozukluklar, Anemi polisitemi gibi kan hastalıkları
  • Görme problemleri
  • Depresyon, Anksiyete, Uyku bozuklukları gibi psikolojik rahatsızlıklardır.
Yapılan çalışmalar her yaşta en sık görülen baş ağrısı türünün Migren olduğunu ve çocuklarda %3-10 arasında görülebildiğinide göstermektedir. Baş ağrısı ile başvuran her çocuğu hekim yaşına göre değerlendirir ve ayırıcı tanı yapar. Her baş ağrısına Kranial görüntüleme (BT,MR) yapılmaz.
  • Çok ani başlangıçlı şiddetli baş ağrısı varsa
  • Kronik, ilerleyici ve tekrarlayan baş ağrısı varsa
  • Anormal nörolojik muayene bulguları varsa
  • Anormal göz hareketleri varsa
  • Uykudan uyandıran baş ağrısı eşlik eden kusma varsa
  • Ağrı ile birlikte baş dönmesi, denge bozukluğu varsa
3 yaşından küçükse ve baş ağrısı tarifliyorsa mutlaka Kranial görüntüleme yapılır. 
Baş ağrısı tedavisi nedene göre yapılır. Ağrı esnasında çocuk sessiz, loş bir ortama alınır, tv-tablet-bilgisayar gibi görsel uyaranlardan uzak tutulur, analjezik (ağrı kesici) özelliği olan ilaçlardan yaşına uygun dozda verilir ve sonrasında mutlaka bir hekime başvurulmalıdır.
KLİNİĞİMDE BAŞ AĞRISI TANI TEDAVİ VE TAKİBİ YAPILMAKTADIR.

Çocuk ve Elektrik Çarpması

Çocuk ve Elektrik Çarpması

Elektrik çarpması tehlikeli ölümcül sonuçlara neden olabilecek bir ev kazasıdır. Bebekler emeklemeye başladıktan sonra tehlike başlar. En büyük tehlike elektrik prizleri, kordonlar, fişler ve telefon şarj kablolarıdır. Bu nedenle tüm prizlere koruyucu kapaklar takılmalı,uzatma kablolarının açık uçları kapatılmalı, telefon şarj kabloları prizde bırakılmamalıdır. Eğer çocuğa elektrik çarptı ve çocuk halen elektrik ile temas halinde ise çocuğa dokunmadan elektrik panelinden elektrik kesilmelidir. Bu yapılamıyorsa bir parça tahta veya kuru kalın kumaş yardımıyla çocuk elektrik kaynağından uzaklaştırılmalıdır. Elektrik yanığının şiddeti vücutla elektriğin temas süresine, akımın gücüne ve tipine, elektriğin vücudun neresinden girdiğine bağlı olarak değişir. Elektrik Yanığı derindir ve dışarıdan küçük görülse de içeride daha şiddetli olabilir. Eğer çocuğun genel durumu iyi ise yanık bölgesine herhangi birşey sürülmemeli, soğuk uygulama yapılmalı, kuru steril bir bez ile örtülmeli ve en kısa zamanda Acil Servise başvurulmalıdır.

Doğru Emzirme

Doğru Emzirme

Anne sütü yapımı annenin beslenmesinden çok bebeğin doğru teknik ve sık aralıklarla emzirilmesi sonucu artar.Doğru emzirme tekniğinde,

  • Bebeğin başı ve vücudu aynı doğrultuda düz bir hat üzerinde olmalı,
  • Bebeğin burnu meme başı hizasında olcak şekilde yüzü memeye bakmalı,
  • Anne bebeği kendi vücuduna yakın tutmalı,
  • Anne işaret parmağı ile memeyi alttan desteklemeli, başparmak memenin üstünde olmalı,
  • Bebek ağzını geniş açtığında, bebeği alt dudağı meme ucunun altına gelecek şekilde çabucak memeye yaklaştırılmalı,
  • Bebek ağzıyla yalnız meme ucunu değil etrafındaki kahverengi alanı (aerola) da kavramalı, çenesi memeye dayanmalıdır.
  • Emzirirken bebeğin anne göz teması kurması ve annenin diğer eli ile bebeğin başını okşaması ince bir ses ile sevgi sözcükleri mırıldanması bebeğin güven ve sevgi duygusunu pekiştirir.
Bebeği sık emzirmek sütü salgılatıcı en önemli faktördür. İdeali 15 er dakika her iki memeyi emzirmektir. Bol sıvı ve bol su tüketilmesi önerilir. Her beslenme öncesi meme başını sabunla veya karbonatla silmek meme başı çatlağına neden olur. Meme başı çatlaklarında hekim kontrolü sonrası sık emzirme önerilir.
Bebeğin günde en az beş kez idrar yaparak bezini ıslatması, doğumdan sonra 15.günde doğum ağırlığına ulaşması ve ayda en az 500 gr alması yeterli anne sütü aldığını gösterir.

KLİNİĞİMDE EMZİRME EGİTİMİ VE DESTEĞİ TARAFIMCA VERİLMEKTEDİR.

Çocukta Yanık

Çocukta Yanık

Yanma çocukluk çağında karşılaşılan en sık kaza tipidir. %80 sıcak sıvılar nedeni ile oluşmaktadır. Yangın, duman inhalasyonu, elektrik, kimyasal yanıklar diğer nedenlerdir. Çocukların merak ve keşfetme duygusunun en fazla olduğu ilk 3 yaşta çok sık görülür. Basit önlemler yanıklardan korunmanın tek yoludur ve hayat kurtarıcıdır. Bir elde çocuk taşınırken diğer elde sıcak hiçbir şey olmamalıdır. Tencerelerin sapları ocakta ters bırakılmalıdır. Çaydanlık ve sıcak içecek bardakları çocuktan uzakta ve yüksekte olmalıdır. Sıcak su musluklarına dikkat edilmelidir. Çaydanlıklar ocağın arkasında tutulmalıdır. ısısı kontrol edilmeden hiçbir yiyecek veya içecek çocuğa verilmemelidir. Isınmak için kullanılan soba, radyatör ve ufo çocuklardan uzak tutulmalı ve çocukların dokunmaması için bariyer kullanılmalıdır. Güneşe çıkmadan önce güneş kremi sürülmelidir. Elektrik prizleri kapatılmalı, kablolar ucu açık bırakılmamalıdır. Ütü her zaman çocuktan uzakta ayrı bir odada yapılmalıdır. Yanında asla sigara içilmemeli, yanan izmaritler park bahçeye atılmamalı ve ortalıkta bırakılmamalıdır. Yanıklar derecesine, yanık bölgesine ve genişliğine göre tedavi edilir; 1.derece yanıklar hafif yanıklardır, 2.derece yanıklarda içi su dolu kesecikler yani büller oluşur, 3.derece yanıklar en ağır yanıklardır. Yanan çocuğun üstünde giysi varsa yavaşça çıkarılmalı yada makasla kesilerek çıkarılmalıdır. Yanan yüzey hemen soğuk su altında en az 15 dk tutulmalıdır. Asla buz uygulanmamalı veya diş macunu gibi başka birşey sürülmemelidir. Basit bir kızarıklık varsa ve yanık yeri küçükse yanık kremleri evde uygulanabilir ve yanan yüzey temiz bir sargı bezi ile enfeksiyon kapmaması için kapatılmalıdır. Eğer ki yanık yeri büyük ve genişse;üzerinde büller oluşmuşsa; el yüz ve genital bölge yanığı ise; elektrik ve kimyasal yanık ise, çocuk 1 yaşından küçükse yanık yüzeyi nasıl olursa olsun hemen acile başvurulmalıdır. Büller asla evde patlatılmamalıdır. Çocuklara ağrı ve acı veren bu yanık kazalarından korumak için basit önlemler yeterli olup, lütfen ebeveyn olarak üzülmemek ve üzmemek için çok dikkatli olalım.

Bıldırcın Yumurtası

Bıldırcın Yumurtası

Tüm yumurtalar gibi protein ve yağ açısından zengindir. Bir adet bıldırcın yumurtası yaklaşık 14 gram’dır ve 1.2 gram protein içerir. Bir tavuk yumurtası ise yaklaşık 60 gram’dır ve 6-7 gram protein içerir.Yani 4-5 adet bıldırcın yumurtası ancak bir tavuk yumurtası yapar. B1,B2 ve A vitamini açısından bıldırcın yumurtası tavuk yumurtasından daha zengindir. Demir ve potasyum içeriği 7 kat, fosfor içeriği 5 kat daha fazladır bu yüzden bıldırcın yumurtası böbrek hastalarına önerilmez ve sık tüketilmemesi önerilir. Bıldırcın yumurtasının tavuk yumurtası gibi alerjen olmadığı kabul edilir. Çocuklarda çiğ tüketilmemesi önerilir. Çocuklarda kullanım yaşı birçok kaynakta farklı belirtilmiştir (2 yaş,4 yaş,6 ay,1 yaş) benim şahsi önerim 1 yaşından önce kullanılmamasıdır ve içerdiği yüksek potasyum ve fosfor yükü nedeni ile bir seferde bir taneden fazla ve hergün tüketilmemesidir.

Dijital Çağda Çocuk

Dijital Çağda Çocuk

Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre ülkemizde cep telefonu tablet ve bilgisayar kullanma yaşı ortalama 8 yaştır. Çocuk gelişim uzmanları,psikolog ve psikiyatristlerinin önerdiği genel yaş ise 12 yaş üstü hatta bazı yayınlarda 15 yaş önerilmektedir. Rus bilim adamları 5 yıllık bir çalışmada 5-12 yaş arasında cep telefonu kullanan çocuklarda kullanmayan yaşıtlarına göre Öğrenme güçlüğü, Beyin kapasitesinde düşme, Dikkat dağınıklığı saptamıştır. Okul öncesi tablet ve bilgisayarla tanışan çocukların bunların üç boyutlu hareketli dünyasına alıştığı ve okul döneminde uyaran eksikliği sorunu yaşayarak Öğrenme güçlüğü, Odaklanma sorunu ve Dikkat dağınıklığı ile karşılaştığı; ayrıca Yanlış duruş pozisyonları nedeni ile kas-iskelet sisteminde bozukluklar yaratabildiği, boyun-baş ağrıları yapabildiği saptanmıştır. Cep telefonu tablet ve bilgisayarların erken kullanımı çocukların sosyalleşmesini etkiler, içe kapanmasına neden olur. Hatta otizm ve otizm tipi bulgular saptanmasına neden olduğu kanıtlanmıştır. Peki ne yapalım nasıl davranalım?

  • 0-2 yaş beyin gelişiminin en hızlı olduğu bu dönemde asla bu teknolojik aletlerle tanıştırmayalım;
  • 2-6 yaş arasında mümkünse 1 saati geçmeyecek şekilde eğitici ve öğretici yararlarını kullanmak üzere bu teknolojiyi kullanmasına izin verelim;
  • 6 yaş üstü bu teknolojiyi akademik anlamda kullanması için yönlendirelim, günde iki saati geçmeyecek şekilde doğru oturma pozisyonu ile kullanmasına izin verelim;
  • Filtreleme programları ile çocuklarımızı sanal ortam zararlarından koruyalım;
  • Kendine ait bir cep telefonu tablet ve bilgisayar için güvenlik açısından önerilen yaş ise 12 yaştır;
  • Asla ve asla bu teknolojiyi çocuklarımızı oyalamak için vakit doldurması için kullanmasına izin vermeyelim;
  • Ekran başında fastfood tüketimine ve yanlış beslenmesine engel olalım. 
Teknolojinin faydaları, hayatımızı kolaylaştırdığı bir gerçek ancak yanlış kullanımında en basitinden odaklanma ve öğrenme güçlügü yaptığı hatta ve hatta otizm ve obezitenin nedenleri arasında üst sıralarda yer aldığını unutmayalım. Meleklerimiz çocuklarımız için en güzel örnek bizleriz ,onlar için en doğru örnek olalım.

Çocuk ve Yumurta

Çocuk ve Yumurta

Ek gıda’ya geçilen 6.ay’dan sonra yumurta çocuklara her gün verilmesi gereken ulaşılabilen en kolay en ucuz protein kaynağıdır. Sadece protein değil, demir, kalsiyum, folik asit, çinko ve A vitamininden zengindir. Her gün bir yumurta çocuklarda günlük protein gereksiniminin yaklaşık dörtte birini, demir ihtiyacının yaklaşık altıda birini karşılar. 6.ay’dan sonra yumurta en az 10 dk kaynatılmış şekilde yumurta sarısından 1/4 oranında başlanıp yavaş yavaş artırılarak kahvaltıya eklenir. Yumurta beyazı alerjik olduğu için genel olarak 1 yaşından sonra verilmesi uygundur ancak temkinli olarak yumurta sarısına geçişten sonra yavaş yavaş başlanabilir. Çocuğumda yumurta alerjisi var diye üzülmeyin çünkü bu alerji çoğunlukla geçicidir. Kahvaltılarınızda çocuğunuz hangi yaşta olursa olsun yumurtayı eksik etmeyiniz.

Bezi Atma Zamanı

Bezi Atma Zamanı

Tuvalet eğitimine başlamadan önce meleğinizin buna hazır olduğunu gösteren işaretleri sizler değerlendirmelisiniz. Çünkü hazır olmayan bir çocukta başarısızlığa uğrama olasılığı çok yüksektir. Çocuğun fiziksel, zihinsel ve psikososyal olarak hazır olduğunu gösteren belirtiler vardır.

Fiziksel belirtiler; Kuru kalkma, gün içinde 2 saatten uzun kuru kalma, ıslak bez sayısının azalması, düzenli barsak hareketlerinin varlığı, oturma, çömelme, yürüme gibi hareketleri rahatça yapabilme, ıslak ve kuru arasındaki ayrımı fark edebilmelidir.
Zihinsel belirtiler; Sıkıştığını ifade edebilme, söylenenleri yapabilme, kaka ya da çiş geldiğini farketmedir.
Psikososyal belirtiler; Aile bireylerini taklit etmeye hevesli olma, anne ve babasını memnun etmeye isteklilik, kakalı ya da ıslak beze katlanamama, 5-10 dakika tuvalette oturmaya razı olma, kendinden büyük çocukların nasıl kaka yaptığını merak etme gibi davranışların varlığıdır. Eğer ki bu belirtiler meleğinizde mevcutsa ve 24 ayını yani 2 yaşını doldurmuşsa sağlıklı ve mutlu olduğu bir dönemde rahatlıkla eğitime başlayabilirsiniz. Asla unutulmaması gereken ” Her çocuğun gelişimi farklıdır”.

KLİNİĞİMDE TUVALET EĞİTİM DESTEĞİ TARAFIMCA VERİLMEKTEDİR.

Çocuk ve Kuruyemiş

Çocuk ve Kuruyemiş

Kuruyemişler vitamin, mineral, antioksidan, yağ, protein ve liften zengindir. Çocukların sağlıklı büyümesine ve gelişmesine katkı sağlarlar. Ancak yüksek alerjen özelliğe sahiptirler. Alerjen olmaları nedeni ile eskiden 3 yaşına kadar başlanmaması gerektiği savunulurdu ancak son yayınlarda 6.aydan sonra başlanabileceği belirtiliyor, yine de kuruyemiş konusunda birçok farklı görüşler mevcuttur ve tartışılmaktadır. Benim şahsi önerim ek gıda başlangıcında değil ek gıdaya başladıktan bir kaç ay sonra kuruyemişlere başlanmasıdır. Aile’de kuruyemiş alerjisi varsa daha temkinli olmalı, eğer bebekte erken başlangıçlı bronşiolit, egzema ve dermatit öyküsü varsa kuruyemişler beslenmede 1 yaş sonrasına ertelenmelidir. Kuru kayısı, ceviz, kuru üzüm mutlaka çocuk beslenmesinde olması gereken kuruyemişlerdir Ceviz iyi bir bitkisel protein zengin bir omega 3 kaynağıdır. Kuru üzüm demirden zengin, kuru kayısı ve diğer kuru meyveler iyi bir lif kaynağıdır. Fıstık,fındık, kaju ve antep fıstığı çok alerjen olması nedeni ile başlarken çok dikkatli olmalıdır. Kabak çekirdeği, ayçiçeği çekirdeği, nohut ve leblebi aspirasyonu çok sık görüldüğü için çok dikkat edilmelidir. Badem immün sistem güçlendiricidir ancak içerdiği kalsiyum ve oksalat içeriği nedeni ile böbrek taşı oluşum eğilimi olan çocuklara verilmemelidir . 3 yaşından önce aspirasyon riskini önlemek için tüm kuruyemişler küçük parçalar halinde ve ebeveyn kontrolünde verilmelidir. Beklemiş ve bayat kuruyemişlerin kanserojen bir madde AFLOTOKSİN içerdiği unutulmamalı ve taze kuruyemişler tüketilmelidir.

Her gün bir avuç kuruyemiş gerek yetişkin gerek çocuk beslenmesinde sağlık için mutlaka olmalıdır.

Ek Gıda’ya Geçişte Anne

Ek Gıda’ya Geçişte Anne

Ek gıdaya geçişte bakım veren kişinin en başta rahat ve kaygısız olması gerekir. Başlangıçta mümkünse tek bir kişi tarafından beslenme yapılmalıdır. Anne güleryüzlü hep pozitif mizaçta olmalıdır çünkü annenin kaygısını çocuk hemen algılar ve negatif bir süreç başlar. Aşırı ve abartılı sevinç gösterilerinden de kaçınılmalıdır. Sofraya ailecek oturmak, ailenin belli bir yemek yeme düzeninin ve alışkanlığının olması, çocuğunuza düzgün ve düzenli yemek yeme alışkanlığı kazandırmanın temel kuralıdır. Sofraya mümkünse ailecek oturulmalıdır. Yemek yerken ekran (TV,tablet,telefon) olmamalıdır. Aşırı kontrolcü, titiz yaklaşımlardan kaçınılmalıdır ısrarcı ebeveyn davranışları çocuklarda gerginliği ve stresi artırarak iştahı azaltır, o yüzden bu davranış şeklinden kaçınılmalıdır. Her çocuk farklı damak tadı ile doğar o yüzden her yeni besin deneyişinde red etme davranışı doğaldır ve başlangıçta olabilir, bu durumda 3-5 gün ara verip tekrar tekrar denemek önemlidir,referans kitaplarımızda x10 denemeye kadar denemeniz gerektiği vurgulanmaktadır. En önemlisi bu süreçte annelere tek gereken ise SABIR’dır. Ek gıda başlangıç sürecinde yaşanan olumsuzluklar çocukların tüm hayatını etkileyecek yemek yeme bozukluklarına neden olabilir. Unutmayın çocuğunuz sizin aynanızdır, siz ne kadar rahat ve pozitif olursanız onlarda o kadar rahat ve mutlu olurlar, yemek yemekten keyif alırlar.


 
KLİNİĞİMDE EK GIDAYA GEÇİŞ DÖNEMİ TARAFIMCA DETAYLI ANLATILMAKTA VE TAKİBİ YAKINEN YAPILMAKTADIR.

Çocuk ve Kefir

Çocuk ve Kefir

Kefir günümüze kafkasya kültüründen gelen koyu kıvamlı, köpüklü, ekşimsi fermente süt ürünüdür. Güçlü bir probiyotik besindir. İçerdiği faydalı mikroorganizmalarla bağırsak florasını güçlendirir ve bağırsaktaki zararlı bakterileri yok eder, immün sistemi güçlendirir. Özellikle kabızlık şikayeti olanlara önerilir ve laktoz intoleransı olanlarda rahatlıkla tüketilebilir. B1,B12,K,A vitamininden ve Folik asitten zengindir. Bir su bardağı kefir çocukların günlük kalsiyum ihtiyacının yaşına göre %25-50 sini karşılar, protein ihtiyacının yaşına göre %25-50 sini karşılar. İdeali evde mayalanmasıdır ancak kefir mayasını bulmak zordur. İster sade isterse meyveli tüketilebilir. Tadı ekşimsi olduğu için ek gıda başlangıcında ben önermiyorum çünkü farklı besin tadı nedeniyle tadını sevmeyen çocuklarda renk ve doku açısından kendisine benzeyen diğer süt ve süt ürünlerinin reddine neden olabiliyor. Ek gıdaya geçtikten ve alıştıktan 8. aydan sonra bebeğinize tattırabilir severse küçük miktarlarda başlayıp yavaş yavaş artırarak verebilirsiniz. Ancak tadını sevmeyen çocuklarda zorlamayınız belki ara vererek daha sonra meyveli olarak vermeyi deneyebilirsiniz. Çocuğum kefir yemiyor sevmiyor diye üzülmeyin çünkü yoğurtta en güzel fermente doğal probiyotik besinlerden biridir. Yoğurdu sevmeyen yemek istemeyen çocuklarda ben kefiri alternatif besin olarak öneriyorum.

Hem yetişkinlerde hem çocuklarda çok faydalı bir besin olması ve besin içeriğinin çok zengin olması nedeni ile kefir şu an tüm dünyada raflarda bulunan oldukça popüler bir besindir.

Et, Balık, Tavuk

Et, Balık, Tavuk

Ek gıdaya geçtikten sonra 7.-8. aylar’da DEMİR, PROTEİN, ÇİNKO, A VİTAMİNİ kaynağı kırmızı et ve beyaz et mutlaka başlanmalıdır. İlk olarak demirden zengin kırmızı etle başlanması önerimdir. Tazeliğine güvendiğiniz yağsız kuzu etinden çift çekilmiş kıymayı  çorbalarına eklemekle başlayabilirsiniz. 8. aydan sonrada köfte yapıp minik minik parçalayıp parmak gıda olarak önüne koyabilirsiniz. 9.aydan sonra dana eti  vermeye başlabiliriz. 

Tavuk etini yumuşak olduğu için kırmızı etten daha çok sever bebekler ancak her tavuk verilmeli midir? Tavuk eti kolay bozulan bir besindir o yüzden taze olması çok önemlidir. Sanayileşmiş yemlerle beslenen sanayileşmiş tavuklarda ne kadar güvenilir tartışmalı ancak güzel bir protein, çinko ve A vitamini kaynağı olması da gözardı edilemez o yüzden kırmızı eti sevmeyen veya kırmızı etin verilemediği durumlarda alternatif besinlerden biridir.Alternetif bir beyaz et hindi etide çocuklara 7.aydan itibaren verilebilir.
Balık omega-3 deposu 8.aydan sonra haftada en az bir gün verilmesi gereken bir besindir. Dip balıkları mezgit, kefal, levrek, lüfer, barbun, kalkan omega-3 den zengindir ancak ağır metal tutma riski nedeniyle çocuklarda çok tüketilmesi önerilmez. Ek gıdada balığa hamsi, istavrit, uskumru, palamut gibi yüzey balıklarından başlamak en doğrusudur. Çipura, levrek, alabalık, somon gibi çiftlik balıkları da omega-3 den zengindir ve tüketilebilir. Çocuk beslenmesinde balık konusunda birçok farklı öneri mevcuttur ancak benim şahsi önerim ve tercihim mevsiminde tutulan taze mevsim balıklarını çocuklarımıza vermektir.
Sağlıklı bir çocuk beslenmesinde sağlıklı bir beyin gelişimi için hangi yaşta olursa olsun kırmızı veya beyaz et haftada en az 3 gün mutlaka olmalıdır.

Çocuk ve Oyuncak

Çocuk ve Oyuncak

Oyuncaklar eğer doğru oyuncak seçimi yapılırsa bir çocuğun nörolojik, fiziksel, zihinsel, sosyal gelişimini destekler Çocuk demek oyun demektir o yüzden oyuncaklar onlar için vazgeçilmezdir .

  • 0-3 aylık bebekler ilginç seslere ilgi duyar, oyuncak seçiminde basit farklı sesler çıkaran oyuncakları tercih ediniz. 
  • 3-6 aylık bebekler uzanmak,dokunmak,sallamak ve ağıza götürmekten hoşlanır. O yüzden kaba motor gelişimini desteklemek için zarar vermeyecek keskin kenarlı olmayan, sesli, hafif yumuşak oyuncaklar tercih edilmelidir.
  •  6-12 aylık bebekler hareketlenmeye başladıkları için atma, sallama, itme, açma – kapamayı çok severler. Herşeyi keşfetme arzusu ile etrafa saldırırlar, bir nesneden diğerine geçerler. Saklambaç, ce-e, bay bay yapmak gibi basit sosyal oyunlara ilgi duyarlar. İnce motor hareketlerini geliştirmek için açma – kapama düğmeli, iç içe geçebilen oyuncaklar, kaba motor gelişim için top ve araba idealdir.
  •  1-2 yaşta yürüyebilen çocuk herşeyi boşaltmaktan kapalı yerleri keşfetmekten hoşlanır. Hecelemede başlar ve kelime tekrarlarından sayı saymaktan hoşlanır. Resimli kitaplar ilgisini çekmeye başlar. Oyuncak seçiminde bu yaşta en önemli nokta ona zarar vermeyecek oyuncak ve oyun seçimidir. Üstüne çıkınca düşmeyecek,içine girince ağırlığını taşıyacak, küçük parçalara ayrılmayacak oyuncaklar tercih edilmelidir. Her zaman ebeveyn gözetiminde olmalı tek başına bırakılmamalıdır. 
  • 3-5 yaşındaki çocuk artık kendini ifade eder, sembolleri tanır, kendini tehlikelerden korumayı öğrenir, paylaşmayı bilir ve yaşıtları ile oyun oynamaktan hoşlanır. Renk, şekil, resim eşleştirme kartları, basit puzzle’lar, hamur, kum, gerçekci oyuncak bebekler, boya kalemleri, makasla etkinlik, hayvan ve insan figürleri tercih edilmelidir. Bu dönemde dil ve sosyal gelişim için bol bol yaşıtları ile oyun oynaması ikili oyunlar kurması teşvik edilmelidir. Artık her gün resimli ve hikayeli kitaplar dil gelişimi için mutlaka okunmalıdır. Oyun bir çocuğun dünyasıdır. O yüzden bir çocuğun iç dünyasına girmenin en kolay yolu onunla oyun oynamaktır..
ÇOCUKLARINIZIN SAĞLIKLI PSİKOSOSYAL VE NÖROLOJİK GELİŞİMİ İÇİN ONLARLA BOL BOL OYUN OYNAYINIZ.

Moniliazis (Pamukçuk)

Moniliazis (Pamukçuk)

Bebeğinizin emerken sık sık emmeyi bırakması, bebeğinizin emmeyi reddetmesi, bebeğinizin huzursuz olmasının nedeni pamukçuk olabilir. Hemen hemen her yenidoğan bebekte rastladığım pamukçuk; etkeni bir mantar olan Candida Albicans’dır. Aslında bu mantar normal flora elemanıdır yani herkesin ağzında bulunur. Ancak yenidoğanlar da immun sistemi(bağışıklığı) henüz yeterli gelişmediği için,yaşlılar veya hastalık nedeni ile immun sistemi (bağışıklığı) baskılanmış kişilerde hastalık yaparak görülme sıklığı artar. Özellikle dilin üzerinde olmakla birlikte ağız içinde her yerde beyaz – sarı plaklar halinde görülür, bu plaklar kaldırıldığında kanayabilir.

  • Yenidoğan bebeklerde emerken memeyi sık sık bırakmasının nedeni,
  • Memeyi reddetmesinin nedeni,
  • Huzursuz olmasının nedeni,
  • Emerken yuttuğu mantarlar nedeni ile sindirim sisteminde yoğun gaz oluşmasının nedeni olabilir.
Tedavisinde ağız bakımı için lokal uygulanan antifungal(mantargiderici) ilaçlar ve bikarbonatlı su ve solüsyonlar önerilir. Bir çay kaşığı toz karbonat bir çay bardağı temiz suya karıştırılıp veya bikarbonat ampulleri temiz bir pamuk veya sargı bezi ile bebeklerin tüm ağız içine ve eş zamanlı annenin her iki meme başlarına günde 4 veya 6 kez uygulanır . Eğer ki bu uygulama ile geçmezse Antifungal olan Nistatin (Fungostatin, Mukostatin) bir damlalık dolusu kadar veya 1-2 cc bir kaba konularak temiz bir kulak çubuğu veya pamuk-sargı bezi ile tüm ağız içine günde 4 kez uygulanır ve eş zamanlı anne her iki meme başlarına temiz bir pamukla veya sargı bezi ile günde 4 kez uygulayabilir.

KLİNİĞİMDE PAMUKÇUK (MONİLİAZİS) TANI TEDAVİ VE TAKİBİ YAPILMAKTADIR.

Bebekte Tırnak Batması

Bebekte Tırnak Batması

Kliniğime başvuran her 10 bebekten en az 3 ünde rastladığım önlenebilir çok ağrılı bir hastalıktır. Anatomik(yapısal) olarak tırnağın yanlardan içe doğru kıvrık olması, tırnakların küt kesilmesi gerekirken yanlara doğru kıvrık kesilmesi, dar çorap ve ayakkabı, dar tulum, çift çorap giydirilmesi tırnağın anatomisini bozar ve tırnak batmasına neden olur.


 
Nasıl önleyelim?
  • Dar çorap veya çift çorap dar tulum giydirilmemesini
  • Ayakkabıların ayağından en az 1 cm büyük olması ayakkabıların burun kısmının geniş ve yüksek olmasını
  • Düz makas yerine tırnakların yaşına uygun tırnak makası ile küt kesilmesini
  • Tırnakların çocuklara zarar verecek kadar büyümeden düzenli kesilmesini öneririm.
Eğer ki tırnak etrafı kızarmaya başlamışsa ve müdahale edilmezse içinde sarı irin olan ödemli abse oluşumuna ilerler. Bu yüzden kızarmaya başladığı anda müdahale edilmelidir. Bu durumda tırnak altına pamuk koyarak tırnağın ödemli dokuya batması önlenebilir. Eğer enfeksiyon fazla ise antibiyotikli kremler verilir gerekirse abse drenajı yapılır. Kronik geçmeyen tırnak batmalarında batan kısmın tırnak kökü kazınarak kısmi tırnak çekimi yapılır. Tırnak batmasının çok ağrılı olduğu unutulmamalı ve bu yüzden bebeklere daha hassas davranılmalıdır.

KLİNİĞİMDE TIRNAK BATMASI TANI TEDAVİ VE TAKİBİ YAPILMAKTADIR.

Çocuk ve Davranışlarımız

Çocuk ve Davranışlarımız

Davranışlarımız ayna misali çocuklarımıza yansır. çocuklarda psikopatoloji yapabilecek olumsuz aile tutum ve davranışları ise;

  • Çocuğa aşırı düşkün, aşırı koruyucu, aşırı sevgi gösteren çocuğa sorumluluk vermeyen ebeveynler;
  • Çocuğun güvenini geliştirmeyen, aşırı kayıtsız, sevgisiz ve /veya ürkek, kuruntusunu çocuğa geçiren evhamlı ebeveynler;
  • Çocuğun kendi kendine öğrenmesini geliştirmeyen, çok sert veya baskılı, çocuğun yeteneklerini aşırı zorlayan, hep suçlayan, hoşgörüsüz sabırsız olan ebeveynler;
  • Aşırı disiplin ve aşırı ceza uygulayan, yada tamamen aksine hiç disiplin uygulamayan sorumluluk vermeyen, disiplin ve sevgi göstermede dengesiz tutarsız davranan ebeveynler;
  • Ailede sürekli saldırganlık, kavga, şiddet, tartışma, ruhsal sorunu olan ebeveynler;
  • Çocuğu tümüyle iten, reddeden davranış sergileyen, sevgisiz bırakan ve ilişkiden kaçan ebeveynler  olup ebeveynler davranışları konusunda her zaman dikkatli olmalı gerekirse destek almalıdır.
ÇOCUKLARIMIZI BEDENEN VE RUHEN SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE BÜYÜTMEK EN BÜYÜK SORUMLULUĞUMUZDUR.

Kabakulak

Kabakulak

Kabakulak aşısının düzenli uygulamasından sonra çocuklarda görülme sıklığı azalan viral bir hastalıktır. Günümüzde adölesan ve erişkinlerde daha sık görülür. Virüs ile enfekte kişinin tükürüğünün bulaşması ve damlacık yolu ile bulaşır. Başta yukarıda görülen tükürük bezlerini tutan bir hastalıktır, nadirde olsa diğer pankreas, testis tiroid gibi salgı yapan bezlerde etkilenebilir. Hafif derecede ateş ve tükrük bezlerinde şişme ile başlar. Şişlikler 3-7 günde geçer. Viral olduğu için antibiyotik tedavisi gerektirmez, yatak istirahati ve düzenli ateş düşürücü ağrı kesiciler, düzgün ve yeterli beslenme tedavi için yeterlidir. Enfeksiyonu geçirenlerde kalıcı bağışıklık sağlar. Anne daha önce geçirmiş ise veya aşılanmışsa anne sütünden geçen antikorlar bebeği 6.aya kadar korur Korunmada en etkin yol 12.ayda yapılan MMR aşısıdır. İlkokul 1.sınıftada rapel dozu yapılır. Nadirde olsa santral sinir sistemi enfeksiyonu da yapabilir. Bulaşma tükrük bezinin şişmesinden 24 saat öncesi ve 3 gün sonrası en sıktır, ancak 9 güne kadar bulaştırıcılığı vardır o yüzden tanı alan okul çocukları salgınlara neden olmamak için okula gönderilmemelidirler.


 
KLİNİĞİMDE KABAKULAK TANI TEDAVİ VE TAKİBİ YAPILMAKTADIR.

Çocuk ve Su

Çocuk ve Su

Su, vücudumuzda besinleri ve oksijeni organlara taşımak,vücut ısısını dengelemek, toksik maddelerin atılmasını sağlamak gibi birçok önemli görevi üstlenir.

  • Su her çocuğun mutlak ihtiyacıdır, ancak alması gereken miktarı yaşa, cinsiyete, kiloya, boya ve aktiviteye göre değişir. Yinede her çocuğun alması gereken asgari miktarlar vardır ve biz hekimler yaşını kilosunu cinsiyetini dikkate alarak çocuklar için özel hazırlanmış hesaplama yöntemleri ile bu ihtiyacı belirleriz.
  • Yapılan bilimsel araştırmalar sonucunda en kurak iklimlerde dahi sağlıklı gelişimi iyi olan sadece anne sütü alan bebeklerde ilk 6 ay ek bir su vermeye gerek yoktur,anne sütü bebeğin tüm su ihtiyacını karşılar.
  • Sağlıklı ancak anne sütü yeterli alamayan anne sütü+mama veya sadece mama alan çocuklarda mamaları su ile hazırlandığı için yine ilk 6 ayda ek bir su vermeye gerek yoktur, aldıkları su yeterlidir. Ancak vermek istenirse her mama sonrası bir iki çay kaşığını geçmemelidir.
  • 6. ayda ek gıdaya başladıktan sonra su ihtiyaçları artar ve öğünlerini yedikten sonra su verilmesi önerilir. Çünkü öğün öncesi verilen su mideyi doldurur ve alınması gereken öğün miktarı alınamadığı için yetersiz kalori alımına neden olur.
6 ay ile 1 yaş arası bebeklere mama ve anne sütü hariç her ek öğün sonrası 30-100 ml arasında günde toplam 150-500 ml arası su verilmelidir
  • 1-3 yaş arasında günde ortalama 750-1500 ml
  • 4-8 yaş günde ortalama 1500-2000 ml
  • 9-13 yaş günde ortalama 2000-2500 ml
  • 14-18 yaş arasında ortalama 2500-3000 ml su tüketilmesi gerekmektedir. 
Vücuda giren suyun %3-10 u dışkı yolu ile, %40-50 si buharlaşma ile (ciltten), %40-50 si idrar yolu ile atılır.

2 yaşına kadar günde en az 6 bezin dolu alınmasını 2 yaşından sonra yapılan idrarın renginin açık sarı ve kokusuz olmasını günde en az 6 kere idrara çıkmasını yeterli su almış olarak kabul ediyoruz.
İshal, kusma gibi enfeksiyon durumlarında, ateşli enfeksiyonlarda, su tüketilemeyen durumlarda vücuttan su kaybı artar.

Çocuklarda vücut ağırlığının % 5 i kadar su kaybı herhangi bir belirti vermez;%10 su kaybı huzursuzluk, dudak ve gözlerde kuruluk, ateş, idrar miktarında azalma ve koyulaşma yapar;%15 ve üzeri su kayıplarında halsizlik, baş dönmesi, bulantı, kusma ve gözyaşında azalma idrara çıkmama meydana gelir. Daha ağır kayıplar böbrek yetmezliği, şok ve komaya kadar gidebilir. 

Temizliğine hijyenine güvendiğiniz suyu tüketiniz.

Ancak ilk 1 yaşta bebekler mikroplara karşı daha savunmasız oldukları için ister çeşme suyu ister kaynak suyu olsun 100 derecede 1-3  dk kaynatılmış ılımış su verilmesini öneriyoruz.

Su yaşamak için gereklidir ve mutlaka belirtilen asgari miktarlarda tüketilmesi ZORUNLUDUR.

Ateşten Korkmayın!

Ateşten Korkmayın!

Ateş vücudun enfeksiyona karşı geliştirdiği immun(bağışıklık) yanıtın bir parçasıdır.

  • Enfeksiyonlar
  • Aşı sonrası
  • Sıvı kaybı
  • Yüksek ısıdaki ortam
  • Sıcak çarpması
  • Romatizmal ,onkolojik ,nörolojik hastalıklar
  • Kanama
  • İlaçlar ateş nedenleri arasındadır.
Normal vücut ısısı 36-37.8C derecedir. Ateş ölçmek için dijital ve infrared(lazer ve uzaktan) termometreler mevcuttur. Civalı dereceler kullanılmamaktadır. Oral yolla(ağız içi) ölçüm 5 yaş üstü için uygun olup ölçülen değer 38.5C üstü ise ateş olarak kabul edilir;Axiller(koltukaltı) ölçüm koltuk altı kurulandıktan sonra dijital derece 3 dk bekletilir 37.5C üstü ateş kabul edilir. Kulaktan ölçüm infrared cihazlarla yapılır teorik olarak en ideal yöntemdir,38C üstü ateş kabul edilir. Rektal ölçüm küçük çocukları korkuttuğu büyük çocukları psikolojik olarak etkilediği için önermiyoruz. Ateşi olan çocuklarda ilk olarak çocuğun giysilerinin çıkartılmasını, düşmezse ılık duş veya kompres uygulama (ne soğuk ne sıcak) ,yaşına ve kilosuna uygun antipiretik (ateş düşürücü) verilmesini öneriyoruz.

3 ayın altında ateşi olan, antipiretiğe rağmen düşmeyen 39 C üstü ateşi olan,3 günden daha fazla 38 derece üstü ateşi olan, ateşe eşlik eden mental durum değişikliğinde ve ek semptomlar varlığında(ishal kusma öksürük döküntü baş ağrısı gibi) mutlaka uzman bir hekime başvurulmasını öneriyoruz.

KLİNİĞİMDE ATEŞ TANI TEDAVİ VE TAKİBİ YAPILMAKTADIR.

El Ayak Ağız Hastalığı

El Ayak Ağız Hastalığı

Enteroviral virüslerden coxsackie virüs A16 en sık nedeni olup enterovirüs 71 salgınlara neden olur. 10 yaş altı çocuklarda daha çok görülmekle birlikte yetişkinlerede bulaşabilir veya yetişkinler enfeksiyonu taşıyabilir. Ateş, iştahsızlık, boğaz ağrısı ve öksürük gibi gribal semptomlarla başlar 1-2 gün sonra ağızda herpangina dediğimiz ağrılı lezyonlar olur. Bundan 1-2 gün sonrada el, el bilekleri, ayak, ayak bileği nadiren makatın etrafında popoda ve diğer bölgelerde yaygınlaşan önce kırmızı (maküler) sonra içi sıvı dolu (büllöz) kaşıntılı döküntüler oluşur. tedavi semptomatik olup çocuğun rahat yemek yiyebilmesi için ağız içi antiseptik solüsyonlar,ağrılar ve ateş için düzenli ateş düşürücü kullanımı öneriyorum. Ağır ve ağrılı ağız içi lezyonları olup oral alamayan hastalarda dehidratasyon gelişebileceği için hastaneye yatırılarak tedavi edilir. Hastalığın tamamen geçmesi 7-21 gün arasında değişmektedir. Bu hastalıktan korunmanın tek yolu hijyen olup özellikle çocuklarınızın ellerinin sık sık yıkanması ve kirli ellerin ağıza götürülmesi engellenmelidir.


KLİNİĞİMDE EL- AYAK-AĞIZ HASTALIĞI TANI, TEDAVİ VE TAKİBİ YAPILMAKTADIR.

Çocuklarda Kabızlık

Çocuklarda Kabızlık

Aile ve çocuk için ciddi bir anksiyete nedeni olan kronik bir sorun olan kabızlık; haftada üçten az dışkılama ve dışkılarken zorlanma olarak tanımlanır. Çocukluk çağı kabızlıklarının %90 nı fonksiyonel kabızlıktır. Fonksiyonel kabızlık en sık ek gıdaya geçiş zamanlarında, tuvalet eğitimi verildiği yaşlarda ve okula başlama çağında görülür. Bir kez kabız olan ve ağrılı dışkılama deneyimi olan çocuk ağrılı dışkılamaktan korktuğu için dışkısı geldiğinde tutarak yapmayı engeller, dışkı beklerse katılaşır sertleşir, zor çıkarılma esnasında anal fissür (makat çatlakları) na neden olur ve kanama olur. Her dışkısı geldiğinde bu döngü devam eder ve sorun kronikleşir. Fonksiyonel kabızlığın en önemli tedavisi SABIR dır. En başta aile bu konuda hekim tarafından eğitilir, tuvalet konusunda zorlayıcı olunmaması, her yemek sonrası tuvalete oturtulması, bol lifli gıda tüketimi ve hareketin artırılması önerilir.


Çocuğun dietine bol lifli besinler (meyve,sebze,tahıllar,kuruyemiş) ve bol su eklenmelidir,süt tüketimi azaltılmalı, hazır gıda tüketimi içlerinde bulunan sağlıksız şeker, palm yağı/hurma yağı nedeni ile kabızlığa yol açtığı için azaltılmalıdır. Geçmeyen kabızlık öyküsünde mutlaka bir hekime başvurulmalı ve ayrıntılı muayene sonrası gerekli tetkikler ve ayırıcı tanı yapılmalı ve mutlaka zamanında tedavi edilmelidir. Kabızlığın erken yaşta başlaması, tedavinin geç başlanması, tedavinin düzensiz kullanımı ve ailede kabızlık öyküsü tedaviye yanıtı azaltır. Kabızlık tedavisi uzun süreli olan ve sabır isteyen bir süreçtir. Bu konuda asla pes edilmemelidir ve hekim-aile işbirliği sürdürülmelidir.

KLİNİĞİMDE KABIZLIK TANI TEDAVİ VE TAKİBİ YAPILMAKTADIR.

Youtube Youtube

Instagram Instagram

Facebook Facebook

Doktor Takvimi Doktor Takvimi